Erikson (1972), eğitimde drama çalışmalarını sosyal yaşamdaki kuralları içselleştirme ya da sosyal yaşamın provası olarak görür. Bu oyunlar yoluyla gerçekleştirilen eğitimde drama çalışmaları, sosyal gelişimin de bir parçasıdır. Eğitimde drama çalışmaları kapsamında birey, sosyal davranış form ve örnekleri sayesinde, kendini tanıma ve empati geliştirme şansını yakalar. Erikson, ayrıca yaşamın provasının drama gibi kurgusal oyunlarda canlandırıldığını belirtmektedir. Çocukların oyun yoluyla yaşamda başarısızlık, yalnızlık ve hayal kırıklığı gibi bir dizi karmaşık sosyal sorunlarla başa çıkmayı öğrenebileceklerini öne sürer. Erikson bu anlamda çocukları, hayali oyunları oynayarak yaşamlarındaki eğretilemeleri kavramaya teşvik etmeyi önermektedir. Bolton ise, dramanın çocukların yaşamları için bir eğretileme olduğu savından hareketle, öğretmenin görevinin bu yaşantıları eğitsel açıdan anlamlı hale getirmek olduğunu ekler (Akt. Kitson ve Spiby, 1997). Bolton, bu noktada Heathcote’dan hareketle, öğretmenin sürece müdahalesini olağan karşılamakta, eğitsel açıdan öğretmene eğitimde drama çalışmalarına müdahale etme görevini yüklemektedir. Böylece eğitimde drama etkinlikleri, okulöncesi dönem dahil, birçok eğitim kademesinde toplumsal yaşam için gerekli becerileri kazandırmada önemli bir araç durumuna gelmektedir.
Eğitim bireylerle ilgilenir. Eğitimde drama ise bireylerin kişilikleriyle ilgilenir. Bu nedenle daha fazla sorumluluk gerektirir. Eğitimde drama çalışmaları, eğitim kurumlarında en fazla sorumluluk gerektiren alanlardan birisidir. Okulöncesinde eğitimde dramayı kullanan öğretmenlerin, alanda iyi yetişmiş olmasının ve drama- yı etkili kullanmalarının beklenmesi gerginlik yaratmaktadır. Ayrıca, eğitimde dra- manın amacının sanatçı yetiştirmek olmadığı bilinmelidir. Erken çocukluk döneminde eğitimde drama etkinliklerinin kullanılması, çocukları yaratıcı yolculuğa çıkararak, sosyal, bilişsel ve dilsel beceriler geliştirmelerine yardım edebilir. Eğitimde dramanın amacı bu anlamda dünyamızı anlamlı hale getirmek ve karmaşalarını çözmemize yardımcı olmaktır.
Dört yaşındaki bir çocuk oyun alanında bulduğu taşı getirerek annesine: “Bak anne sana bisküvi getirdim” der. Araştırmalar, “mış gibi” yapma ve benzer tür oyunların okulöncesi çağı çocukların gelişimine katkıda bulunduğunu göstermektedir. Yalnızca araştırmalar değil, çocuk gelişimi ve psikolojisi alanında çalışan akademisyenler de “mış gibi yapma”ya dayalı oyunların okulöncesi için önemli bir öğrenme aracı olduğu konusunda aynı düşüncededirler ve eğitimcilerin bu tür boş zaman etkinliklerini destekleyici ortamlar yaratmalarını önermektedirler (Vygotsky, 1978).
Okulöncesi dönemde “mış gibi” yapmaya dayalı oyunları inceleyen araştırmacılar, bu oyunların farklı yönlerini ele almışlardır. Alan yazında “mış gibi” yapma davranışı dramatik oyun ya da sosyo drama oyunları gibi farklı kavramlarla tanımlanmıştır. Ama en çok benimsenenlerden biri, kurgusal oyuna karşılık gelmektedir. Bu konuda en önemli sorumluluk ailelere düşmektedir. Araştırmalar, anne babaların çocukların başta gelen öğretmenleri olduğunu vurgulamaktadır. Aileler, ev ortamında “mış gibi” yapmayı kullanarak, çocuklarının eğitimine katkıda bulunmak istemektedirler.
AÖF